Pazar, Şubat 20

Tesadüf

       Aşk tesadüfleri sever , o bunu sever,şu şunu sever kim kimi sever hani nerde ne oldu derken....bir tesadüf de geldi benim kapımı çaldı ..çok da hoş oldu ama .
       Nereden başlayacağımı bilemesem de bir yerden başlayacağım elbet.19 Şubat 2011 Cumartesi günüydü.Güzel yurdumun güzel insanlarının olduğu güzel odamda ve güzel yatağımda uyuyordum herzaman ki cumartesi uykusu gibi.Kalkmam gerekiyordu.Hazırlanıp çıkmam gerekiyordu.Yeni bir iş bulmuştum.Bir dil eğitim merkezinin broşürlerini dağıtmam gerekiyordu küçükpark girişinde.Yatağımdan kalktım, ağır adımlarla elimde kahvaltı fişim alt kata indim.Her zamanki gibi iki dilim kaşar peyniri,beyaz peynir,zeytin,reçel,çeyrek ekmek ve çay...Odama getirdim aldıklarımı.Yavaş yavaş yemeye başlarken, gözüm dışardaki bulutlara takıldı.Yağmur getireceklerdi besbelli.Demek ki dün şemsiyeci amcaların şemsiye satmak için söyledikleri iki gün yağmur var iddası , doğruymuş.Adamların tek niyeti bizi uyarmakmış halbuki.Oysa ben neler düşünmüştüm.Şemsiye satmak için neler diyorlar demiştim...Ne fesatmışım...Kahvaltımı yapaken gözümü bulutlardan alamadım.Broşürleri dağıtmak için çıkmalımıydım?...Bunları düşünürken saatin daha erken olduğunu farkettim.Zaman geçirmek için kitap okumaya karar verdim.Elif Şafak' dan Aşk..Uzun zamandır okumak isteyip de elime bir türlü geçmeyen kitap, nasıl olduysa oda arkadaşım sayesinde geçmişti.Okumaya başlayalı iki gün olmasına rağmen birhayli de ilerlemiştim.Bağlamış olsa gerek...Okumaya başladım kaldığım yerden.Havadanmıdır,yoksa pencerenin önüne gelip kalorifere yaslanıp kitap okumayı çok sevmemden midir bilmem,daha bir ayrı bağladı kitap kendine o gün.Kitapta düşüncelerinin aktarıldığı bir çok insanın dışında biri vardı.Şems-i Tebrizi...Yani Mevlana 'yı düşünceleriyle derinden etkileyen gezgin bir alim.
      Kitaptan zar zor ayrılıp,yurttan attım kendimi.Doğru küçük parka.Küçük bir çevre araştırması ve  soruşturmasıdan sonra en uygun yeri buldum kendime.Yanımda ilginç bir adam vardı.Saç sakal karışmış,kafasında değişik bir şapka...Kulağında ,boynunda kendi el emeği takılar.Evet takılar.Adam zaten bunun için burdaydı.Sarı motorunun üzerine açtığı küçük tezgahta el örgüsü denizci düğümüyle yaptığı takıları satıyordu.Her ne kadar broşür dağıtsamda gözlerimi alamıyordum takılardan.Tipik ben zaten!.Tam o anda bulutlar beni anlamış olmalı ki indiriveredi yağmuru.Yağmur yağar yağmaz zaten bende anladım bulutların beni anladığını.Bıraktım broşür dağıtmayı adama doğru ilerlerdim.İlerlerken adamın motorunun arkasına yazdığı yazı takıldı gözlerime...Yaptığı denizci düğümünü öğretebileceğini yazıyordu.Adama sorduğumda bana öğretebilirmisin diye,daha cevaplamadan ellerime tutuşturdu malzemeleri.İpi hangi renk istersin diye sorduğunda ,istemsizce kırmızı çıkıverdi ağzımdan...Başladı anlatmaya.İlk adımı gösterdikten sonra gerisini sen yapacaksın dedi....Ben uğraşırken, adam da karısıyla konuşmaya başladı telefonda.Çok güzel konuşuyordu.Her iki lafından biri aşkımdı...Konuşmalardan anladım ki bir de oğulları varmış..Konuşma sırasında bir çok ülke adı da söyledi adam.O saydığı ülkeleri gezdiğini de anladım.Belkide sarı motoruyla!..Telefon konuşması bittikten sonra bana oğlu ve eşinin fotoğrafını gösterdi.Oğlunun ismini sordum... Şems dedi!... Nedenini sordum..Bir kitapçık çıkarttıı Mevlana ile ilgili.Oradan Şems-i Tebrisi anlattı bana.Sayfaların arasından çıkan bir kağıdı gösterdi.Ne olduğunu anlamasamda bir bayan ismi yazıyordu.Altında da kişisel gelişim uzmanı...Adam birden karım o dedi...
         Denizci düğümüm başarıyla gidiyordu.Adam ilk adımları gösterip gerisini bana bırakıyordu.Adama bir kaç kere ismini veya asıl mesleğini sorduğumda,her seferinde bir lira verirsen söylerim diyerek,benim için denizci amca kalması gerektiğini, anlamamı sağladı.İyiki de öğrenmemişim.O benim için denizci amca kalmalıydı...Ben denizci düğümüyle uğraşırken denizci amca bana bişeyler anlattı...Hayatla ilgili her konuşmasında,bana verdiği her tavsiyede,karısının mı onda yoksa onun mu karısında etkisi olduğunu merak etmedim değil...
       Denizci düğümüm bitmişti.Çok da güzel olmuştu.Denizci amcaya sordum ücretim ne kadar diye.Ondan para almayacağım dedi.Neden dedim.Onu ben yaptım!! demen için, diye coşkuyla bağırdı.Herzaman emeğe saygım vardır.Bir tane de onun yaptıklarından satın aldım kendime.Meğer... ilk müşterisi de benmişim.
       Elime geçmeyen kitabın ,şimdi elime geçmesinin bir sebebi varmış meğer....Meğer denizci amcamla tanışmam gerekiyormuş...Öğrendikten sonra her denizci düğümü yaptığımda ,denizci amcamı anmam gerekiyourmuş...minnettarlığımı anlatmam gerekiyorumuş...Oğlunun ismini sormam gerekiyorumuş nasıl güzel bir tesadüfün içinde olduğumu anlamam için..
      Vedalaşırken ard arda o kadar güzel dileklerde bulundu ki benim için...fazlalığından hatırlayamasamda muhteşemliğinin etkisi hala üzerimde.Aklıma gelince gülümsetiyor beni...
                                                                         Kendine iyi bak denizci amca....


                 + Yukarıdaki resimde siyahlı olan bilekliği aldımm.
                 + Kırmızılıyı... BEN YAPTIIIIIMMMMMMMMMM     :)

Cuma, Şubat 11

Yap-Bozma


   Yapbozculuk,hep gördüğüm fakat fiyatlarından dolayı alamadığım,çeşitli gazetelerin yazın kuponlarla vermesiyle, benimde zaten içimde olan kupon toplama sevgisiyle, kendisiyle tanıştığım ve bağlandığım bir hastalıktır.Tabiki kendi maaşımı aldığım zaman bunun acısı çıkartılacaktır.Artık ikibinlik mi alınır üçbinlik mi,beşbinlik mi? hayırlısı....Evet..durum bu.Hastalıktır.500-1000-1500-...hatta 24000 lik bir hastalıktır.Gecenin bir yarısı benim canım çok pis yapboz çekti dedirttirir adama...Kriz gibidir.Aniden gelir.
    Uzaktan bakanlara gereksiz ve kafa yedirttirici,içinde olanlara hayat kurtarıcıdır.Kahramandır!!Severek yapıyorsan, hayattan kopartır seni.Hayatının tasasını derdini bıraktırır,parçaların yerlerini bulmaya adattırır .Her  yerleştirdiğin parçada,bir gurur,bir hava gelir insana.
Önce dışından başlanılır yapmaya.Daha kolay gelir.Belkide kenar parçalarının daha kolay bulunması, insana cesaret verir.Gün içinde ara ara yapılmalıdır.Tamamen bağlanılmamalıdır.Aşırı doz,öldürücüdür...Bazen saatlerce bir parçanın yeri bulunamayabilir.Saatlerce ümitsizce aranabilir.O zaman yapman gereken şey ise,ara vermektir.Görülecektir ki verilen aradan sonra bırak o parçayı,birçok parçanın yeri tek hamlede takır takır buluncaktır.Hele bir de sonlara doğru hızlanan parça bulma olayı yokmu,havalara uçutturur.Her bir parça daha bir şevkle, istekle koyulur.En son parçayı koymadan önce ,o parçayla bir süre bakışılır...Ah o yapbozun bitme anı yokmu...Tarif edilemeyen bir duygudur!!
      Her bitirdiğin yapbozdan sonra  -yaptığın değil bitirdiğin, ki bu senin yapboz yapmayı sevdiğini gösterir-  bir sonraki yapbozu iple çekersin.Bir rekorlaşma çabasındasındır artık.Her yapbozda daha kısa zamanda yapmaya ,yemin edersin.Her baktığında gururlanmak için,bunu ben yaptım demek için,kelimelere dökmeye çalıştığım o güzel anları hatırlamak için,her gördüğünde yapboz şevkine şevk katmak için ve elbette ufak bir dikkatsizlik sonucu bütün dünyanın başına yıkılacağını bildiğin için,yapbozunu çerçeveletmeye  -o da ayrı bir masraftır ,maaşımı alınca acısı çıkartılacaktır-  gidersin koşa koşa.
     Faydaları nelerdir peki bu hastalığın?Faydalı hastalık..bakın kulağa bile ne kadar hoş geliyor...Bu hastalık ; algılama gücünü geliştirir,odaklanma yeteneğini geliştirir,dikkati geliştirir,analitik zekayı geliştirir,göz fonksiyonlarını geliştirir,sabrı geliştirir,sinirlerine hakim olmayı geliştirir,belkide hayatında çözemediğin problemlerinde uygun parçaları uygun yerlere koymayı geliştirir,farklı yönlerden bakmayı geliştirir olaylara,insanları anlamayı..onların seni anlamasını geliştirir.... kısacası...seni hayata hazırlar.Birazcık abartsam da yapbozculuk ,sevenler için çok güzel, kafa dağıttırıcı ,uzaklaştırıcı, depresyon azalttırıcı bir uğraştır.Peki faydaları olduğu kadar zararları da varmıdır?...Hayır yoktur.


            Yukarıdaki yaptığım Monalisa yapbozu hala aynı durumda yapışmayı beklemektedir.Gördüğnünz gibi parçalar eksik çıktı................................Siz doldurun boşlukları artık :D
            Alttan ilk ve ikinci yani Ristorante Da Vinci yapbozu ve Passage Fontaine yapbozu yapılmış ,yapıştırılmış ve halının altında çerçeveletilecek zamanlarının gelmesi için bekletilmektedir.
            En alttaki Şemsiyeli Kadın yapbozu ise herhangi bir kriz anında yapılmak üzere yani acil durumlar için beni beklemektedir. :)
            En alttaki yapboz ise..artık hastalıkta son aşamalarını yaşayan bir ailenin acı dramının resmidir.Kendisi 24000 parçalık bir yapbozcuktur. :)
           Yapboz yapmayı çok çok çok sevmeme rağmen parça sayısı arttıkça fiyatında 90-100-110-120-130-140 lara çıkması nedeniyle, ki benimde bir öğrenci olarak alamamam durumundan dolayı söyleyebileceğim tek şey ise...mutsuzum.
        





    

Çarşamba, Şubat 9

İlginç Bardaklar

 
      İnternette o sayfa benim bu sayfa senin dolaşırken gördüğüm ilginç şeyleri hep kaydederim.Bugün şöyle bir baktım da dosyalarıma ,çok fazla bardak görüntüsü var...Bende biraz daha araştırıp, bendekilerle birleştirip herkes görsün diye bloğa koyayım dedim.Soldaki bardak da benim için hem ilginç hemde anlamlı bir bardaktır.90 kuşağından bilen bilir bu bardakları.Etrafını kaplayan ince kısımda su,sim ve çeşitli figürlü parçalar vardır.Büyük ihtimal ben 9-10 yaşlarındayken alındı.O zamandan beri durur.Şu sıralarda kendisini bardak olarak değil de , resim yaparken sulu boyanın suyu bardağı olarak kullanılmaktadır :D...  Bakarsanız eğer, göreceğiniz bardaklarda bir hayli ilginç ve değişik :))