Sanata, sanatçıya değer verilmeli,onların yaptıkları işler önemsenmelidir... Bende kendini kağıda kaleme dökmeye başlayan arkadaşımın 'ilk' yazısını paylaşmak istedim..Daha nice yazılar yazmanı dilerim Gökhan!! Bu başlangıcın devamı gelmeli !! Çokta güzel olmuş !! :)
Dolmuştaki Şoför Oluyorum Birden
Gündelik düşünceler kafamı kurcalıyor yine. Umursamaz bir şekilde yürüyorum, karışıyorum insanların içine. Dolmuşa biniyorum. Oturuyorum. Önümdekinin omzunu dürterek veriyorum yol parasını. Gideceğim yeri söylüyorum. Şoför dikiz aynasından bana keskin bir bakış atıyor. göz göze geliyoruz. Hafiften korkar gibi oluyorum. Eksik mi verdim acaba diyorum. Bir şey demiyor. Yüzü kaskatı sanki. Mimik yok. Hep aynı ifadede. Buz gibi. Sanki yaşamıyor. Geçiyorum. Dışarıyı izlemeye koyuluyorum. Renkli tabelalı caddelerden geçiyoruz. Herkes bir yerlere gidiyor. Herkes çok yoğun. Hepsinin kesin önemli işleri var. Bond çantalı adamlar, kendinden emin, dik bir şekilde yürüyor. Dirsekleri yamalı ceketlerden giymiş amcalar görüyorum. Bunlar biraz da kambur gibi, adımlarını hesaplar gibi yürüyorlar. Çok da düşünceliler. Kırmızı ışıkta duruyoruz. Dolmuşa bir amca biniyor. Sigara içmekten bıyıkları sararmış. gözleri yeni ağlamış bir çocuğunki gibi; kanlı ve parlak. Yaşlılıktandır diyorum. Yer seçiyor amca, oturuyor.
İlerliyoruz. Pavyonlar, barlar, gazinolar yol kenarında tek sıra halinde dizilmiş, akşama hazırlanıyorlar. Geçiyoruz. Daha tenha yerlerdeyiz. Uzun çam ağaçları görüyorum. Çam ağaçlarını çevreleyen bir metre yüksekliğinde duvar var. Büyük bir arazi. Sonradan anlıyorum; burası büyük bir mezarlık. Mezarlığın girişinin olduğu yerden geçiyoruz. Çiçekçiyi görüyorum. Bir sürü, rengarenk çiçeği var.
Hayatımın renklerini görüyorum o çiçeklerde ama gördüğüm yer abes geliyor. Bağdaştıramıyorum bir türlü orayla. En son anneme, babama, kardeşime veya bir başkasına ne zaman çiçek aldığımı düşünüyorum. İlkokul çağında heyecan olsun diye komşunun bahçesinden kopardığım ve anneme verdiğim güller aklıma geliyor. Ondan sonrası yok.
Bond çantalı adamı düşünüyorum. Ciddi tavrından uzaklaşıp o çiçeklerden alıp birisine vermiş midir? Peki ya dirsekleri yamalı amca karısına bir çiçek alıp götürmüş müdür? Karısının bununla mutlu olabilme düşüncesi bile aklından geçmiş midir bu hayat hengamesinin içinde? Yaptığı ince hesapların içinde bu var mıdır? Bu soruların cevaplarını hayal edemiyor, ikisini de bu şekilde düşünemiyorum. Canlandıramıyorum kafamda ikisini de…
Derken aklıma kırmızı ışıkta binen amca geliyor. Camın yansımasından amcayı dışarıda, mezarlığın önündeymiş gibi görüyorum. Düşüncelere dalıyorum. Amcayı öldürüyorum düşümde. Cenazeyi kaldırıyorum. Gömüyorum. Ben ölüyorum. Amcanın yanında yatıyorum. Amcayla konuşmuyoruz hiç. O hala düşünceli. Ona bakıyorum; kendimden korkuyorum. Güneş açıyor. Derken birileri geliyor amcanın ziyaretine. Girişteki çiçekçi teyzeden alındığını düşündüğüm renk renk çiçekleri getiriyorlar amcaya. Mezarının üzerine koyuyorlar. Su dahi döküyorlar toprağına. O derece itinalı ve görkemli ilerliyor her şey. Amca biraz sıkılır gibi oluyor. Dualar okunuyor üzerine, esniyor. gidiyorlar. Amca bana dönüyor. Gülümsüyor; “ne kadar düşünceliler değil mi?” dercesine. Karşılık veremiyorum. Yüzüm kaskatı. Mimiğim yok. Dolmuştaki şoför oluyorum birden. Amca ise çoktan uyumuş.
Gökhan YÜKSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder